Filmisyen
  • Anasayfa
  • Aşk En Çok Burada
  • Ailecek
  • Komiksel
  • Dram
    • Aşklı Dram
    • Fantastiksel Dram
    • Ruhsal Dönüşümler
Tür: Dram
IMDb: 7,1
Yönetmen: Boudewijn Koole
Oyuncular: Rick Lens, Loek Peters, Cahit Ölmez

Oyuncular kısmını altı çizili olarak tekil yazmak isterdim. Bu kadar güzel bir oyunculuğu üstlenebilmek için bir karganın desteği mi gerekiyor? Hollanda yapımı film bu başarısına rağmen niçin bu kadar bir uca atılmış bilmiyorum. 64. Berlin film festivalinde iki ödüle sahiptir kendileri. Diğer üç ödülünden bahsetmiyorum bile. 

Çocuğumun böyle yaşayacağını bilsem anında bir iki yumurta bırakacağım sağa sola. O nasıl oyunculuktur, o nasıl tatlı bir saç  şeklidir yarabbim. Baştan aşağı tüm tebriği hak ediyor Rick Lens, alışması gereken yeni aile sisteminde arzuları ile gerçekleri ayırt etmeye çalıştığı kesit aktarılmış perdeye. 


Kapak fotoğrafı ile anında izleme isteği uyandıran filmlerden, en azından benim için kapak önemli. İzlendiği anda asla pişman olmayacağınızı anlıyorsunuz, öyle bir güzelliği var. Gerçekliğe bir türlü hüzün bırakıyorsunuz, bazen rahatsız oluyorsunuz ama arada iyimserliğe ve o doğal çocukluğa gülümsüyorsunuz. Sonuçta aynı anda hem hüzünlendiren hem de gülümseten çok az şey yaşıyoruz fani hayatımızda. 


10 yaşlarındasınız ve babanız dünyadaki en önemli insan, kazanmak istediğiniz şey sadece onun gönlü. Güzel bakışları, gülümsemesi. Jojo'nun ana amacı bu, buna ek sahiplendiği kargayı onun hakkında bir iki cümle bilgi aktarımları filmin başarısını ikiye katlamış. İlk aşk deneyimlemesi ise ekstra olmuş. Sonuçta bir kargayı sahiplenirseniz size ömrünüz boyunca dost olur, düşmanlığı ise oldukça trajikomik. 

Sadeliğinin ihtişamında izleyiniz..

Tür: Dram, Komedi
IMDb: 6,9
Yönetmen: Peter Chelsom
Oyuncular: John Cusack, Kate Beckinsale, Jeremy Piven

Ne hoş bir kelime değil mi? *Beklenmedik şeyler bulma şansı, *Kazara değerli şeyler keşifler yapabilme...

 İnsanın tek kelime "Tesadüf" diye Türkçeleştiresi gelmiyor açıkçası. 
Hayatımın sizler için çok küçük; benim için ise muazzam büyüklükte bir anını kaplayan konuyu içeriyor. 

İzlediğim bazı filmlerde 'tesadüfleri siz yaratırsınız' mottosu hakimdi. Burada ise farklı bir bakış açısı var, "bekleyin tesadüfler size de ışık olacak, hayatınızı ona göre şekillendireceksiniz" diyor. Bu daha heyecanlı sanıyorum. 


Başta ben de çok haksızca buldum, abartı buldum insan hayatının bu denli plansız bir şekilde su yoluna bırakılmasını, bu fikriyle örtüşmüyor benim hayat felsefem. Ama yine de çokça sevdim bu hikayeyi. Tam yılbaşı öncesi filminiz olabilir. 

Hani şarkıda diyor ya "Belki de benim kağıt param bir şekilde döne dolaşa senin cebine girmiştir, olamaz mı? Olabilir..." 
İşte onun filmi ^^ 


Belki o kağıt parçası dönüp dolaştığında hayatları 180 derece  değiştirme yetkisiyle bütünleşiyordur. Bizler böyle yaşamıyoruz. Hayatımızın pamuk ipliğine sarılı olduğunu unutup onu halatlarla sıkı bir düğüm atarak bağlıyoruz sağlam kazıklara... -kendimizi böyle inandırıyoruz daha doğru aslında- Küçük tesadüflere seviniyoruz ama işaretlere inanmıyoruz.

İçinizi böyle küçük sarhoşluklar yaratarak ısıtacak bir hayata konuk olacaksınız.

O kuralcı, kontrolcü yapınızdan kurtulup;  sıcacık battaniyenizin altında, kendinizi işaretlerin gülümseten ışıklarına bırakarak izleyiniz. 

Tür: Dram
IMDb: 8,0 
Yönetmen: Lütfi Akad
Oyuncular: Türkan Şoray , İzzet Günay , Ayfer Feray 

​Tabii ki öyle yapacaktım; yine, yeni, yeniden izleyip paylaşmam gerekiyordu. Çünkü yeni kalsın yeniler ama eski dosttan düşman mı olurmuş hiç, seviyoruz.

 Siyah beyaz bir hayal dünyası sunacak taa 1968'lerden gelen filmimiz. Madem Türk sinemasının 100. yılını kutluyoruz biraz da eskilere gitmek icap etti. 

Okuduğum derginin Kasım sayısını açınca ne zamandır izlemediğimi fark ettim. Özlemişim tabii ki Sabiha dedim "gel seninle bir daha ağlayalım yaşanmışlara, yaşanmamışlara bir de hiç yaşanmayacaklara..." 

O zamanki, hikayelerin samimiyetiyle izliyorum tabii, şimdiki aklı fikri duyguları bir kenara bırakacak kadar serbest olmak gerekiyor. Çünkü Sabiha ya ancak o şekilde ulaşabiliyorsunuz. 

Kocamustafapaşa'da manavı olan; evli ve iki çocuklu Halil, bir gece arkadaşlarına uyarak hiç adeti olmayan gazinoya gider. Birden karşısına Sabiha çıkar. O an o kadar güzel ki, şimdi izlediğimiz hiçbir teknoloji o anın ateşini hissettirmiyor. Ses kesiliyor bir müddet sonra Sabiha'nın "Bir sigara içebilir miyim?" diyen sesi bölüyor sükunu, o kırılma anına tanık oluyorsunuz. Sabiha gazinoda konsomatrislik yapıyor. Ama Halil İstanbul'un ağır beyefendilerinden. Elinde olmaksızın kendini hep orada buluyor, aksi gibi Sabiha da kendini hep Halil'de...


Sabiha'nın sadece barınaktı burası dediği evi yuvaya çeviriyor Halil; bugüne kadar onun görmediği sahiplenmeyle, aşkla ve iyi niyetle. 

Her şey Sabiha Halil'in evli olduğunu öğrenecesiye kadar devam ediyor. Nasıl olsa gidecek evini özler diyor Sabiha. Önceleri Halil'e dokunan elini sımsıkı yumruk yapıp basıyor göğsüne. O istemesin beni diyor, dimdik.


***
-Her birimiz yolumuza gitsek.
-Yolumuz?
-Öyle.

-Birleşti biliyorum.
-Birleşecek gibi değil, benim yolum başka. Seni tanıdıktan sonra anladım; senlen beraber olduktan sonra, sevgi de yetmiyormuş çok eskiden rastlaşacaktık .


***
Sabiha*
- Evli miymiş sorsana?
- Soramam.

- Neden?
- Ya evet derse.

Halil*
- Başka biri mi var, dostu; oynaşı mı var, biri mi çıktı ortaya?
- Bilmem kendisine sor.
- Sormam.
- Neden?
- Evet derse.



Böyle işte. Böyle aynı. 
***

Önce Sabiha için başkasını bıçaklıyor Halil, içeri giriyor. Sabiha yollarını gözlese de belli etmiyor yanına bile gitmiyor belki vazgeçer diye. Halil hapisten çıkınca ilk Sabiha'ya gidiyor. Onu çalışırken bulunca bir bıçak darbesini de Sabiha'ya tattırıyor. Ama bir kere daha yıkıyor Sabiha, Hayır diyor ben kazayla yaptım o yapmadı. 

Halil de bizim gibi diyor: Asıl şimdi beni yıktı.
Çünkü yine daha güçlü olduğunu kanıtlıyor Sabiha. Hastahaneye gidiyor, çıkınca peşinden gidiyor ama ... onun dediği gibi oluyor. 

Eğer olması gerektiği halde olmuyorsa "Daha önceden rastlaşmak gerekiyor" sonradan hissedilenlerin kader üzerinde bir yaptırımı yok. Ama kader var. 

Bir de; film boyunca Sabiha'yı kişilik olarak hiç küçümsemiyorlar, inanır mısınız? Her şeye rağmen dimdik duruyor Sabiha. Seviyorum diye ölmüyor; seviyorum ama vazgeçebilirim diye diye ölüyor. 

"Ne demekse o demek" tadında izleyiniz. 


Bu kararı çok zor verdim. Hangi kararı mı? İlk yayınlanan Kore yapımı olanı mı, yoksa sonraki ABD yapımını mı sizlerle paylaşsam diye. Ben ilk ABD yapımını izlemiştim, kalbime ilk o dokundu, ona karar verdim. 

Tür: Dram, Komedi, Romatik
IMDb: 6,3
Yönetmen: Yann Samuell
Oyuncular: Elisha Cuthbert , Jesse Bradford 


Charles Below; Jordan Roark, R-O-A-R-K.  

Charles; aşırı sarhoş, ayakta duramayan, güzel ve genç kızımız Jordan'ı metronun önüne düşmekten son anda kurtarır ve hikayemiz tam da burada başlar. 
Jordan her gün kendini kaybedercesine içiyor, güzelliği, çılgınlığı, eğlenceli hali ve tabii ki Charles'ın hayatına kattığı renk peşinden gitmeye bir sebep. Kattığı rengin yanında tamamıyla alt-üst ediyor bir de...
Amaçsız tavırları, hayata ve karşısındakilere karşı hissettiği sorumlulukları, kaçtıkları ya da saklayamadıkları hepsi size masalsı bir tatta sunuluyor. Aynı zamanda gelecekten gelen adam konulu hikayeleri var, her fırsatta okutup tepkileri de kendi istediği şekilde aldığı... 
Evet, çoğu şeyi kendi istediği şekilde yapıyor; yaptırıyor. Başta şımarık, kaprisli, amaçsız gelen Jordan acısını itiraf edince ona sarılmak geliyor insanın içinden, geçsin diye... 
Her şeyi öğrendikten sonra sahnelere bir kere daha dönüyorsunuz. İyi ki, diyorsunuz; iyi ki öyle yapmış ve Charlie iyi ki kabul etmiş kırmamış, baksanıza ne kadar da güzel gülüyor nasıl da kırılgan... 
Gördüklerinizden çok bilmeniz gerekenler var. Hayata da bakış açısı böyle olmalı, her şeyin ve her kesin dışarıya göstermek istemediği yaraları var. Görmüyorsunuz, belki de umrunuzda değil ama olsun. 


Parkta Charlie'nin arkasından bağırıken ya da mektubu okurken -ikisi de hala ezberimde- acısını tüm hücrelerimde hissedebildim, ne kadar tarifsiz olduğunu da görebildim, öylesine kalbini açıyor size işte. 


2009'da ilk izlediğimde de Jordan'ı böyle sevmiştim, içten. 
Samimi olmak için iyi davranmak gerekmiyordu, kendini sevdirmek de gerekmiyordu ki konunun bunlarla alakası bile yok, bizce. Olduğu ya da olmak istediği gibi değildi Jordan; olması gereken gibiydi. Canı acıyordu, canı yanan diğer insanlardan biraz da farklıydı. 
Umutsuzca zamanı bekledi, o ağacın altında olabilmek için şu an bir şeyler feda edebilirdim derim, sonunda göreceksiniz. Bir bekleyeni vardı Jordan'ın,geleceği günü bekleyen bu zamanı da habersiz ve tarifsiz çabalarla dolduran; kendi kadar samimi, içten. -Charlie. 
Deli gibi ağlatmıyor sizi film, üzmüyor; sadece size duygusunu geçirebiliyor. Benim için buydu önemli olan.


"Kader; sevdiğin kişi için tesadüflerden bir köprü inşa etmektir." diyor filmde. 
Tesadüfler, olması gereken başlangıçlardır aslında; önüne geçemediğiniz her ne varsa. 
Ve Tanrı, size zamanın birinde "bak senin için bunu yazdım" deyip gülümsüyor. 
Ah, diyorsunuz. Ah bu ben...

Geleceğe, o güzel köprüleri inşa ederek izleyiniz...

Tür: Dram, Komedi, Müziksel
IMDb: 7,5
Yönetmen: John Carney
Oyuncular: Keira Knightley, Mark Ruffalo, Adam Levine

Olmasaydı sonumuz böyle..

Yıllarca her şeyinizden ödünç vererek desteklediğiniz adamın peşinden hayallerini gerçekleştirmeye kalkıp New York'a gittiniz mi bilmem, gitmeden tüm şarkılarına fikir verip albümünün hit parçasını yazdınız mı onu da bilemiyorum ama ortada bir emek varsa çoğunlukla sizindir bundan eminim. Biraz koruyucu oldu sanırım, ayrımcılık değil haklıyım diyen herkes haklıdır, kalbi çürümemişse tabii. 


Gretta, yansıtılmak istenenin aksine oldukça güçsüz ve bir hayli acı çeken baş karakterimiz. Bu acıya eş değer başarısı da bir hayli takdir edilesi. Hele bu acıyla bütünleştirdiği şarkı sözleri muazzam. Döneminiz ne olursa olsun izleyeceğiniz döneme bir hayli umut katacak, kesin. 

Gretta ve  Dave'in beraber kurduklarını sandıkları düzenin Dave tarafından (hiç gocunmadan yazıyorum) ahlaksızca sarsılmasının üzerine Gretta'nın hayatına bir şekilde devam etmesini izliyoruz. O kadar umutlu o kadar başarılı ve o kadar müzik dolu. Bu umut ve başarının baş sorumlusu ise illegal adamımız Dan. 


Baştan sona sıkılmadan izleyeceğiniz oldukça eğlenceli ama bir köşede yüreğinizi sıkıştıran bir film. Tam anlamıyla bir Pazartesi filmi. Gretta'nın iniş çıkışlarında ve New York'un büyüsünde kalarak izleyiniz. 

Tür: Dram, Fantastik, Romantik
IMDb: 7,9
Yönetmen: Jaco Van Dormael
Oyuncular: Jared Leto, Sarah Polley, Diane Kruger

"Eğer hiçbirini seçmezsek, bütün olasılıklar varlığını sürdürür."

Yıllar önce tren yolculuklarımın herhangi bir köşesine sıkıştırıp izlediğim filmi yazmamış olmam çok ilginç. Buralarda nefes alan filmlerin hepsi bir şekilde hayatımın bir köşesinde. Aslında onların nefes almasını isteyen benden başkası değil. Her ne kadar bilim kurgu filmiymiş gibi gözükse de bana kalırsa baştan aşağı fantastik bir dram hikayesi. Bana kalırsa dram olacak tabii, başka ne olabilir?


"Eğer patates püresi ile sosu karıştırırsan daha sonra ayıramazsın, sonsuza dek. Babanın sigarasından çıkan duman bir daha asla içine dönmez. Geri dönemeyiz. Seçmek, bu yüzden zordur."

2092 yılında dünyada kalmış son ölümlü olan 117 yaşındaki Nemo'nun etrafında döneceğiz bu defa. İzlenmiş ancak tozlu raflarda yazılmayı bekleyen güzelli filmlerden biri. En güzel nefes alanlara katıp karıştırdığım için Pazartesi'yi bile sevebilirim.

Ölüm döşeğindeki Nemo küçük bir çocukken bir peronda durduğunu hatırlar. Tren kalkmak üzeredir, annesiyle mi gitmeli yoksa babasıyla mı kalmalıdır? 
Nemo'nun vereceği karar sonsuz olasılığı doğurmaktadır. Olasılıklara ek pek çok gezegen, iki ölüm ve sevilecek kadınlar..




"Bu hayatların her biri doğru olan. Her yol doğru yol. Her şey başka bir şey olabilirdi ve en az bunun kadar anlam ifade ederdi."


Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

HAKKIMIZDA

1d77c03ec7fc89d934da799ec5223a16.jpg
Ecem ve ben hala dram filmleri kraliçesi olamadık.

Ecem, Öğretmen olarak atanmayı beklerken orta yerimden bölündüm. Bir yarım turizme can veriyor diğer yarım yaşadığım duyguları filmlere alet ederek bu blogda dile geliyor. İsminin birincisi Filmisyen'in sonsuz konfor sağladığı misafirlikteyim ^^

Ben, Lojistisyen olarak çıktığım bu yolda ne olacağıma karar vermeye çalışmayarak savruluyorum. Burada da hayatıma dokunmuş filmler hakkında konuşuyorum.

Bizi Takip Edebileceğiniz Bağlantılar

POPULAR POSTS

  • Joker, 2019
  • Million Dollar Baby, 2004
  • 500 Days Of Summer, 2009
  • True Romance, 1993
  • The Nice Guys, 2016
  • Her Şey Çok Güzel Olacak, 1998
  • Bana Masal Anlatma, 2015
  • Once Upon a Time... in Hollywood, 2019
  • Never Let Me Go, 2010
  • Edward Scissorhands, 1990

Spotify

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Katkıda bulunanlar

  • Ecem Akanur
  • filmisyen
Powered By Blogger

Blog Arşiv

  • ►  2023 (1)
    • ►  Mart (1)
  • ►  2022 (3)
    • ►  Kasım (2)
    • ►  Ekim (1)
  • ►  2021 (1)
    • ►  Mart (1)
  • ►  2020 (14)
    • ►  Aralık (3)
    • ►  Ağustos (1)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Nisan (4)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (1)
    • ►  Ocak (1)
  • ►  2019 (16)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (1)
    • ►  Ekim (5)
    • ►  Eylül (2)
    • ►  Mayıs (1)
    • ►  Nisan (1)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (1)
    • ►  Ocak (2)
  • ►  2018 (11)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (2)
    • ►  Ekim (1)
    • ►  Eylül (2)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Şubat (3)
  • ►  2017 (14)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (1)
    • ►  Ekim (1)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Mayıs (2)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (5)
    • ►  Ocak (1)
  • ►  2016 (15)
    • ►  Kasım (3)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Ağustos (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Mayıs (1)
    • ►  Nisan (2)
    • ►  Mart (4)
    • ►  Şubat (2)
  • ►  2015 (24)
    • ►  Ekim (1)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Mayıs (2)
    • ►  Nisan (1)
    • ►  Mart (5)
    • ►  Şubat (3)
    • ►  Ocak (9)
  • ▼  2014 (30)
    • ▼  Aralık (6)
      • Kauwboy, 2012
      • Serendipity, 2001
      • Vesikalı Yarim, 1968
      • My Sassy Girl, 2008
      • Begin Again, 2013
      • Mr. Nobody, 2009
    • ►  Kasım (5)
    • ►  Ekim (3)
    • ►  Eylül (5)
    • ►  Ağustos (2)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (2)
    • ►  Nisan (2)
    • ►  Mart (3)
    • ►  Şubat (1)
  • ►  2013 (2)
    • ►  Mayıs (2)
Bumerang - Yazarkafe

İzleyiciler

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Kötüye Kullanım Bildir

Designed by OddThemes | Distributed by Gooyaabi Templates