Polonya'lı deha diye bahsediyorlar hakkında. Bir film görselinden arakladım ismini ben de bazen bir resim hayatınızı değiştirebiliyor kısmı bende farklı işliyor.
Bir trafik kazasında eşini ve çocuğunu kaybeden Julie'nin kendini bir türlü toparlayamamasını konu edinmiş film. Ama bu kadar vurucu ve yaralayıcı sahneleri hep kendi yanınıza ayırıyorsunuz keza soundtrack'lar da aynı şekilde. Bu kadar hüzün ve bu kadar vicdani duygular ön plandayken sabrınızın bir şekilde sönmesine neden olan gerçeklerle yüzleşiyorsunuz. Üzerinizden koca bir fil kalkıyor o sırada. "Artık tek bir şey yapmam gerektiğini öğrendim; hiçbir şey."
Kurgulanmış en güzel sahneleri barındırıyor benim için, Julie'nin yüzleştiği gerçekten sonra kocaman bir "Oh!" çekiyorsunuz, Julie için. Yürürken geçmişine inat ellerini duvara sürrtüğü sahneden tutun yüzleştiği gerçekten sonra yaptığı her hamleye kadar kalbimin en güzel nefes alanlarında. Üçlemenin ilk ve en güzeli, diğer renklerde görüşürüz. İyi seyirler..
“Eğer meleklerin diliyle konuşsam; ama sevgim olmasa ben bir hiçim.”
Bilen bilir evin her odasından duyulacak kadar hint sevdası bir anneye sahip olduğumu. Zorla dinlettiği video klipler, film sahneleri ile geçmişimi ve geleceğimi doldurmuş oldu, şükür. Ghajini, Aamir Khan'ın yıldızını parlatışında bana kalırsa en önemli yükselişlerden biri. O da bizim evin abisi, zaten takipteki arkadaşların haberi vardır bu durumdan.
Kalpana, kendi kendini geçindiren orta düzey bir reklam şirketinde çalışmaktadır. Hindistan'ın ünlü iş adamlarından biri olan Sanjay Singhania'yı karıştırdığı yalanları ile çok yüksek yerlere gelmeye başlamıştır. Ama sevgilisinin Sanjay olduğunu bilmemektedir. Bu kısmı pek anlatmak istemiyorum çünkü her sahnesi oldukça eğlenceli, tadı kaçmasın.
Dünyada yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli şey; iyilik. İnsanların hayatlarına müdahale etmeyi ve onların üzerinden zengin olmayı başardıklarını zanneden bir takım pislikler tarafından acımasızca acı çekiyor Kalpana ve Sanjay. Spoiler vermemek için delirdim burada ama her sahnesini habersiz izleyiniz.
Sanjay'ın hafızasını bir türlü sabitleyememesi de olayın gidişatını oldukça zorluyor. Memento'ya oldukça benzese de Ghajini bir Hint yapımı, eğlenceliğinden doğallığına her şey mevcut. Hüngür hüngür ağlayacağınız her sahne için şimdiden özür diliyorum ama hayatımın en iyi filmlerinden birisiydi. İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Spoiler vermek istemiyorum ki anlattıklarımı öyle değerlendirmeyin diye de umacağım..
Lus Besson filmi; Leon'un yaratıcısından. Tabii ki filmi görmemdeki en büyük etkendi kabul ediyorum; güvenim sonsuz gittim. Umuyorum sizde öyle izlersiniz. Ki bu kadar vizyonda kalmasını beni beklemesine yordum :)
Bir aşk hikayesi yok. Ama sanırım Lucy gibi yaklaşık bir haftadır tanıdığınız biri için hiçbir şey yapmamayı baştan öğretiyor.
Lucy(asıl elemanımız), Richard ile bir hafta takılmış gece eğlencelerinde boy gösteren Taipe'deki öğrenci kızımız. Bir teslimat için otele giriyor ve maalesef kendini kurtarması hiçbir akla sığmayacak şekilde olacak. Mr.Jang Taipe'deki korkunç yeraltının gözde uyuşturucu satıcılarından. Ağına düşen Lucy de mecburen ona hizmet vermek zorunda kalacak, beraberinde 3 kişiyle birlikte. Uyusturucu ise sentetik bir CHPU 4. Kadınların hamilelik döneminde en minimum düzeyde üretebildiği bu madde içeride yeni bir insan bile yaratabiliyor(!)
-Mide altına yerleştirilen bu paketler kazara içeride patlar ve kana direkt nüfuz ederse ne olur- sorunsalı ise filmi oluşturan olaylar zincirini beraberinde getiriyor.
Lucy; acıyı, korkuyu ve arzuyu hissetmiyorum diyen güzel ve seksi ama bir o kadar da acımasız bir savaşçı ruhuyla göreceğiniz muazzan Scarlet Johansson ile hayat bulmuş tabii ki. Ayrıca Morgan Freeman'ın olması gerektiği kadar oldurmuşlar hem de sevdiğimiz yüce bilgeliğiyle ki keşke daha fazla olsaydı tabii..
Yapılan araştırmalar sonucu beynimizin %10'unu kullanabildiğimiz söyleniyor. Ya bu sentetik madde Lucy'nin vücuduna bu şekilde karıştığında onun beynindeki nöronların hızla üremesine sebep olur da bu durumu %100'e kadar çıkartırsa?
Ne mi olur? Cevap veriyorum.Bence görsel şölen, olur.
Lucy etrafındaki her şeyin inanılmaz derecede farkında olacak, hisleriyle ve beyniyle elektronikten tutun da normal insan vücuduna kadar her şeyi yönetebiliyor olması ise akıllara durgunluk verecek.
Tabii ki filmi izlerken inanmadığınız Darvin teorisinden yola çıkılacak olabilir ki - siz de öyle yapacaksınız..
Bu filmi çeken de %10'unu kullanıyor yeaa nasıl bilsin %40'ları 100'leri diyeceksiniz - ki siz de başka yollarla nasıl olurdu diye düşüneceksiniz yeniden senaryo yazacaksınız, orası ayrı.
Ama filmlerin tatları oradadır zaten. Bilimsel makaleler ya da ders kitapları gibi her şey olurunda ve bilgi düzeyinde olsaydı bu inanılmaz sıkıcı olurdu. Bırakın birileri sizin için her şeyi düşünmesin siz de hayal edebilin. Mantık hatası hiç mi olmaz demeyin olur çünkü her şey insanlar için ^-^
Dünyada en başından beri beynimizi %100 kullansaydık belki bu iyiye gidebilirmiş -tabii filmden yola çıkıyorum. Şayet şimdiki gibi sonradan görme olunacaksa bu tam bir felaket . Çünkü izlerken Lucy'nin durumların ne kadar umrunda olmadığını fark edecekseniz. Suçlar, ölümler ya da sonu felakete dönüşebilecek şeyleri maalesef umursamayacak. Bu iyi değil.
Umarım beynim %100 çalışmaz diye umarak izleyin ..
Ecem ve ben hala dram filmleri kraliçesi olamadık.
Ecem,
Öğretmen olarak atanmayı beklerken orta yerimden bölündüm. Bir yarım turizme can veriyor diğer yarım yaşadığım duyguları filmlere alet ederek bu blogda dile geliyor.
İsminin birincisi Filmisyen'in sonsuz konfor sağladığı misafirlikteyim ^^
Ben,
Lojistisyen olarak çıktığım bu yolda ne olacağıma karar vermeye çalışmayarak savruluyorum. Burada da hayatıma dokunmuş filmler hakkında konuşuyorum.