Filmisyen
  • Anasayfa
  • Aşk En Çok Burada
  • Ailecek
  • Komiksel
  • Dram
    • Aşklı Dram
    • Fantastiksel Dram
    • Ruhsal Dönüşümler
Tür : Komedi, dram, romantik
IMDb: 6,7
Yönetmen: Woody Allen
Oyuncular: Jesse Eisenberg, Kristen Stewart, Steve Carell, Blake Lively



2016 Cannes Film Festivali'nin açılış filmi olan Cafê Society ile yeni yıla yeni filmlerle merhaba demek geldi içimden. Evet doğru bir seçim, tam bir Woody Allen filmi her ne kadar son dönem filmleri arasından Midnight in Paris tadı vermese de. Doğrusu kendisine, 30 Milyon dolarlık bu film için Kristen Steward ne kadar doğru bir seçim sence, demek isterdim.

Dönem ve mekan filmlerinin kalbimdeki yegane ustası Woddy Allen'in bu filmi için tat almayacaksınız demem imkansız! Elbette ki bulacaksınız fakat tam anlamıyla doyabilecek misiniz, burası size kalmış.


1930'lardan gelen asalet, güzellik ve naif sosyetelikte kavruluyor film. Hayatımıza derin bir şaşaadan dalıyor öncelikle; kibir, fazlaca sosyete, sosyal doyumsuzluklar, havuz partileri, herkesin peşindeki Hollywood starları, business görüşmeler... Ve tabii ki bunların arasında boğulmaktan sizi kurtaracak bir New Yorklu beliriyor: Bobby.

Bobby, ailesin sönük hayatına, abisinin yeraltı dünyasına ve ablasının komünist kocasının hayatına benzemeyen tipik bir "kendi çapında erkeği" olarak karşımıza çıkıyor film başında. Bazı karşılaşmalar bazı tesadüfler gerçekten rezilce ve nedensiz. Kristen Stewart yani Wonnie, bence duygusuzluk ete kemiğe bürünse o olurdu kesinlikle. Ve tabii ki Blake Lively'nin yani Veronica'nın karşı konulmaz güzelliği... Haksızlığın dibine itilmiş bu güzellik için bile izleniyor.



Filmin özeti kendilerinin de söylediği gibi "Hayat sadist bir komedi senaristinin yazdığı bir komedi filmi." Bazı tesadüflerin güzel olmadığı gerçeğini gözler önüne seriyor. Ve devamında, bu büyük sosyetenin bir parçası olmayı asla kabul etmeyenlerin ise nasıl bir anda buranın bir parçası olduğuyla ilgili.

"Bilirsin, zaman geçer hayat devam eder, insanlar değişir." Tanrım! Duyduğum en doğru Vonnie cümlesi. (Tıpkı 500 Days of Summer^^)


Burada iki insanın birbirini her şartta hatırlayıp tüm güzellikleriyle, anılarıyla hala sevebiliyor olması mı ağır, yoksa başkalarıyla geçirdikleri ömürlerde onlara haksızlık etmeleri mi? Bu durumda adaletsizliği insan kendine mi yapıyor yoksa başkasına mı acaba diye durup düşünmemek elde değil.







-Bazen rüyalar görüyorum. Ama rüyalar sadece rüyadır.
-Bazı hisler tamamen bitmiyor. Bu iyi mi kötü mü?

Dünyada adaletli kalan hiçbir şeyin olmadığı şu günlerde tüm bu haksızlığa karşı içinizden geldiği gibi izleyiniz.

Tür: Aksiyon, Komedi, Suç
IMDb: 7,4
Yönetmen: Shane Black
Oyuncular: Russell Crowe, Ryan Gosling, Angourie Rice


Merhaba, senenin en başarılı komedi hikayesiyle tanıştırayım sizi. Film sonrası normalde aklımda çok fazla detay kalmaz ama dün izlediğimden beri sürekli gözümün önüne gelen sahneleri bir türlü es geçemiyorum. Aklıma geldikçe kahkaha atıyor olduğum gerçeğini de saklamayacağım tabii ki. Ryan Gosling ve Russell Crowe'u yan yana hayal edemeyenleri şaşırtacak kadar başarılı bir birleştirme olmuş. 

"-Ben kötü biri miyim?
+Evet."


Filme dair en güzel detaylardan biri 70'lerde geçiyor olması sanırım, başarılı dedektif March ve Jackson'ın gizemli bir iş için tanışmalarıyla başlıyor. Önemli bir sırrı saklayan kızı ararken bir çok insanın da aynı kızı aradığını fark ediyorlar. Ünlü porno yıldızının ölümündeki sırrı bilen ve ortaya çıkarabilecek tek kişidir Amelia. Bu da olayı bir tık daha karıştırıyor elbette. 


Fazla beklentiye kapılmadan yeri geldiğinde sesli güleceğinizi, yeri geldiğinde tebessüm edeceğinizi kabul ederek izlemeye başlamalısınız. Sonrası zaten sizin için güzel bir keyfe dönüşecek, Ryan Gosling oyunculuğunu yine tap bir noktaya taşımış yine yeniden efsaneydi. Russell Crowe ve Ryan Gosling'den bahsettiğimiz kadar Angourie Rice'dan da bahsetmeliyiz, kocaman bir takdiri hak ediyor. O nası bıcır bir oyunculuk, nasıl güzel bir sadelikti. Aksiyon sahnelerinin her birinde alttan incecik bir dokundurma yapılmış, her kesime hitap eden başarılı bir Shane Black eseri olmuş bence. Yeterli ilgiyi görmeden rafa kaldırılmış şahane işlerden yalnızca biri, bu kısmı fazlasıyla üzücü elbette.

Gerçekten eğlenerek izleyeceğiniz şahane bir Salı filmi olur, keyifle. 

Tür: Dram, Suç, Gizem
IMDb: 7,3
Yönetmen: Reema Kagti
Oyuncular: Aamir Khan, Kareena Kapoor, Rani Mukerji

Bollywood filmlerinin Hollywood filmlerine kafa tutmasına bayılıyorum, bu işi de son derece başarılı tamamlıyorlar. Bir sonraki başarılı filmleri izlemek için sabırsızlanıyorum. Zaman eksikliği, üşengeçlik ve geriye kalan bir çok sebep yüzünden keşfedip izleme fırsatı bulamadığım filmlerden sadece bir tanesiydi Talaash. Aamir Khan'ın ismi geçiyorsa zaten bizim için anında kutsallaşıyor film. (Bunu biliyorsunuzdur zaten.)


Bu sefer o kadar farklı bir rolle izledim ki onu, ilk kez hatta. Filme dair hiçbir detayı beğenmeseniz bile Aamir Khan oyunculuğu hatırına sonuna kadar izlersiniz. Film içerisinde sadece bir polisiye hikayesi barındırmıyor bunu fark ettiğiniz her dakika "Yine yapmışlar yapacaklarını." diye düşünüp duruyorsunuz. Emsali olan bir çok hikayeye gerçekten on basar, başarılı bir kurgu. En sonunda sizi sudan çıkmış bir balığa dönüştürecek. 

"Ruhlar çok üzgün insanlarla iletişim kurabiliyorlar, çok üzülürsen sana da gelirler."

Bir insanın sizi bir şekilde hiçbir zaman şaşırtmaması da aslında çok güzel bir şey. İyi veya kötü karşınızdaki insandan beklentileriniz hep stabil kalıyor bu sebeple, nasılsa ne yapacağını biliyorsunuz. Aamir Khan da öyle, hiçbir zaman yanıltmadı beni, yine yeniden parmağının değdiği bir işe bayıldım, bayılıyorum ve bayılacağım. Bizde bu hayranlığın oluşmasına sebep olan güzel kadın annem, ona daha çok bayılıyorum. 

Film hakkında yorum yapacağım sandınız ama genelde izlediğim filmlerin hepsini yaşadığım hayatla yorumlarım, izlediklerimden çok daha fazlasını hissediyorum. Belki çoğu insanın göremediği, çoğu insana basit gelen sahneleri gözümde büyütüyorum ama benim için hepsi gerçek. Bollywood filmlerinin en can alıcı atışları da toplumsal olaylara, haksızlıklara karşı ayırdıkları sahneler bana kalırsa. Bir yerde bir kadının kaybolma haberi üzerine herkesin ne kadar da olağan karşılıyor olmasına sitem etmişti Rosie, haklıydı.


Hikaye içindeki hikayede kendinizi bulmak sizi ne kadar korkuturdu? Kendinizi bulacağınız bir sürü hikayeniz olsun, keyifle ve gerilerek izleyiniz. (İstemeseniz de baya bir gerileceksiniz çünkü.)
Tür: Dram, Romantik
IMDb: 7,0
Yönetmen: Maïwenn
Oyuncular: Vincent Cassel, Emmanuelle Bercot, Louis Garrel


 Tony ve Georgio'nun kesişen yolları ve Tony'nin rastlantının dışındaki hayal kırıklıklarına şahitlik edeceksiniz. Hikayenin klasik olmasından şikayet eden çok fazla izleyici olmuş ama daha önce böyle bir psikolojik şiddete şahitlik etmemişsinizdir, eminim. Fransız filmlerini her zaman sevmişimdir, dram kategorisinde her zaman bir adım önde yer alırlar benim için. Oyunculuklarından, müziklerine her şeyleri izlemeden kabulüm ve sevdiğimdir. Mon Roi'de öyle oldu, izlemeden sevdiklerimden, İzledikten sonra taptıklarımdan..

Bir insanı sevdiğiniz zaman acı çekmeyi bile kabul ediyorsunuz, herkesin mutluyum diye övündüğü hislerin tersine siz mutsuzluğunuzdan övünüyorsunuz. Birbirlerinin frekanslarına çok hızlı ve tutkulu bir şekilde giriş yapan Tony ve Georgio'nun birbirlerine ne kadar ağır geldiklerine inanamayacaksınız. İstemek, beklemek, hayal kırıklığı Tony'nin hayatındaki en top hisler. 


"Aşk, var olan en kuvvetli uyuşturucudur."

Hepimizin hayattaki beklentilerimize karşılık bulma şeklimiz farklıdır. Beklentilerimiz için kimimiz ağlayarak, kimimiz susarak, kimimiz bağırarak mücadele ederiz. Kimimiz kalmak için sınırları/sabırları zorlar, kimimiz gitmemek için biletleri yakar. Kimimiz de hiçbir şey yapmayız. Derinlerde bir yerde silik bir mücadele isteği vardır ama karşısındakinin bu mücadeleye karşılık vereceğinden emin olduğunu bildiğinden tek bir kelime ile bile bu savaşı kazanabilir. 

Hayat, ya bulutlarda kalmaya devam edeceksin ya da o kadar yüksekten çakılacaksın yere. Yerin dibine. 

Her şeyiyle çok fazla beğeneceksiniz, şimdiden iyi seyirler.

"Dünya sanki yepyeniymiş gibi, bugün sabahların ilki gibi, hala şafak vakti gibi. Doğrusunu söylemek gerekirse sayın katipler hali hazırda harcanmış olan bizi hayal kırıklığına uğratan kendi özgürlüğümüz. Gerçekten sevebilmek için sevgiye ruhunu verebilmek için kaybedecek bir şeyi olmamalı insanın. Pervasızca atılmaya cesaret etmek için, en katı hükümdarların en büyük fırtınaların düşüşünü görmeliyiz. Seninle hiçbir şeyi harcamamak için her şeyi yaşamış, her şeyi defalarca harcamış olmalıyız. Aşk yepyeniyken, tertemizken hiçbir şey değil. Fırtınadan önceki aşk seçim değil, biçim. Başıma bir şey geldiğinde, kazaya kurban gittiğimde, beni üzgün gördüğünde orada ol aşkım. Doğru sözü söyle, doğru bakışı bul. Evet aşkım, işte o zaman bana güven. Orada olacağım, ne olursa olsun. Kaçırmayacağım. İşte o zaman tek ses, tek ağız. Biz kazanacağız."

Tür: Dram, Komedi, Müzik
IMDb: 7,0
Yönetmen: Dan Fogelman
Oyuncular: Al Pacino, Annette Bening, Jennifer Garner

Danny Collins, belki de ismini daha önce duymadığınız ünlü rock yıldızı. Kendi isteği dışında sahip olduğu bir repertuara ve kendi isteğiyle yaşadığı korkunç bir hayatı var. Korkunç demek yine bize düşmüyor elbette ama, bir yerde tıkandığı bir hayatı var diyelim. Geç kaldığı bir kırk yılı, yaşadığı lüks içinde hissedemediği doğruları var. Yaşadığı hayatta kendisini bulabildiği anlar dışında çokta abartılacak bir yaşamı yok. 


O kadar çok yaşam dedim ki, biyografi filmi olduğunu anlamış olmalısınız. Bir akşam uzandığınızda zamanın sıkıcılığı üzerine düşünürken bir anda neşenizi yerine getirecek sıcaklıkta. Orta yaşlarındaki dünyaca ünlü müzisyenin yaşadığı sanılan hayatının aslında çok farklı olduğunu beş saat sürse de izleyebileceğiniz tatlılıkta aktarmış Dan Fogelman. Geçmişi ile olan samimi kucaklaşmasına şahitlik ediyor olmanız ise her birinden tatlı. 


John Lennon'un kendisine yazmış olduğu mektupla geçmişinde yapamadığı, yapmak istemediği şeyleri telafi etmeye çalışır. Son kez beste yapmaya başlar, gerçek aşkı yaşamaya, ailesiyle arasını düzeltmeye ve daha bir çok güzelliğe çok geç olmadan erişmeye çalışır. Tüm bunları çabaladığı anların tatlılığı Al Pacino'nun efsanevi oyunculuğuyla bütünleşmiş. Şimdiden keyifli seyirler.. 

"Ben de cehenneme giderim çünkü kefareti satın alamazsın."


Filmde çalan bazı şarkılara ulaşmak için tık tık;
Tür: Romantik, Komedi
Yönetmen: Woody Allen
Oyuncular: Colin Firth, Emma Stone, Marcia Gay Harden
IMDb: 6,6



*** az biraz spoiler içerir***

 "happiness is not a natural human condition"

*** spoiler tehlikesi geçti sayılır***

Son günlerde duyduğum en anlamlı tespit olur kendisi. Bir Woody Allen hayranı olarak yine şüphesiz izlediğim film diyebilirim. Baştan söyleyeyim Woody Allen zekasıyla sizi de alt edecek, eder. Çünkü Woody Allen. Adamın hali tavrı küstahlık değil resmen hakkı. Bayılıyorum ona; özellikle bu kendini beğenmiş ve zekasını gözümüze sokan hallerine. Başrolde de aynı Woody Allen özelliklerine sahip bir karakter var; oğlak burcu erkeği diyenler olmuş ^^
Filmin tadına geçecek olursam bu film ne bir Midnight in Paris ne de bir Vicky Cristina Barcelona ve benzerleri... Onlar kadar müthiş güzellik bahşetmediği gibi yormuyor da sadece herkes birbirini buluyor işte. 20'lerin Güney Fransası, kıyafetleri ve ufak tefek manzaraları mevcut.


1927 Berlin'inde dünyaca ünlü sihirbaz, Wei Ling Soo rasyonel ve tanrıya inanmayan; dualara enerjilere önem vermeyen sürekli sorgulayan ve usta kandırma yeteneğine karşın kesinlikle kandırılamayan bir sihirbazdır. Asla inanmadığı ve defalarca kez yalanlarını ortaya çıkarttığı medyumlar ise en büyük uğraşı olmuştur. Ta ki bir arkadaşının ona Sophie'ye karşı koyamadığını anlatana kadar. Nişanlısı Olivia'yla yağtığı tatil planından bile vazgeçerek bu işin peşine düşer. Fakat defalarca alt etme denemesine karşın Sophie o kadar masum ve savunmasızdır ki karşı konulamaz.


Filmin en önemli noktalarından biri halanın sözlerinde saklı. Açıkça; küstah beynin sana Olivia ile cennet birlikteliği yaptığını ve inanılmaz düzen, inanılmaz uyum sunmuş gibi gösteriyor. Ama tüm bunlara karşı Sophie'nin tek bir gülümsemesi her şeye eş değermiş gibi, diyor. 
Öyle olmuyor mu, mantığın size dur dediği ya da tam tersi yap dediği şeyleri koşulsuz yapmaya başladığımızda kendimizi çok akıllı hissediyoruz. Halbuki istemediğimiz şeyler bile o arada aradan kaynayıp oluveriyor. Kalbi, aklı ve tüm her şeyi dozunda ve yerinde kullanabilmeli... Sahip olduğunuz hiçbir şey size hükmedememeli, ruhun bilincinde olmalı.



Sevdiklerinize sonsuza kadar kanacakmış gibi izleyiniz. 









Tür: Animasyon
IMDb: 8,3
Yönetmen: John Kahrs

Siyahı ve beyazı sev, kısa filmlere yönel
ve
aşkı bul artık.

Kısacık ömrümüze her güzelliği sığdıracakmış gibi izleyiniz.

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

HAKKIMIZDA

1d77c03ec7fc89d934da799ec5223a16.jpg
Ecem ve ben hala dram filmleri kraliçesi olamadık.

Ecem, Öğretmen olarak atanmayı beklerken orta yerimden bölündüm. Bir yarım turizme can veriyor diğer yarım yaşadığım duyguları filmlere alet ederek bu blogda dile geliyor. İsminin birincisi Filmisyen'in sonsuz konfor sağladığı misafirlikteyim ^^

Ben, Lojistisyen olarak çıktığım bu yolda ne olacağıma karar vermeye çalışmayarak savruluyorum. Burada da hayatıma dokunmuş filmler hakkında konuşuyorum.

Bizi Takip Edebileceğiniz Bağlantılar

POPULAR POSTS

  • Joker, 2019
  • Million Dollar Baby, 2004
  • 500 Days Of Summer, 2009
  • True Romance, 1993
  • The Nice Guys, 2016
  • Her Şey Çok Güzel Olacak, 1998
  • Bana Masal Anlatma, 2015
  • Once Upon a Time... in Hollywood, 2019
  • Never Let Me Go, 2010
  • Edward Scissorhands, 1990

Spotify

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Katkıda bulunanlar

  • Ecem Akanur
  • filmisyen
Powered By Blogger

Blog Arşiv

  • ▼  2023 (1)
    • ▼  Mart (1)
      • Bitget’ten Türkiye’ye Özel Süper Hediyeler
  • ►  2022 (3)
    • ►  Kasım (2)
    • ►  Ekim (1)
  • ►  2021 (1)
    • ►  Mart (1)
  • ►  2020 (14)
    • ►  Aralık (3)
    • ►  Ağustos (1)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Nisan (4)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (1)
    • ►  Ocak (1)
  • ►  2019 (16)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (1)
    • ►  Ekim (5)
    • ►  Eylül (2)
    • ►  Mayıs (1)
    • ►  Nisan (1)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (1)
    • ►  Ocak (2)
  • ►  2018 (11)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (2)
    • ►  Ekim (1)
    • ►  Eylül (2)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Şubat (3)
  • ►  2017 (14)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (1)
    • ►  Ekim (1)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Mayıs (2)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (5)
    • ►  Ocak (1)
  • ►  2016 (15)
    • ►  Kasım (3)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Ağustos (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Mayıs (1)
    • ►  Nisan (2)
    • ►  Mart (4)
    • ►  Şubat (2)
  • ►  2015 (24)
    • ►  Ekim (1)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Mayıs (2)
    • ►  Nisan (1)
    • ►  Mart (5)
    • ►  Şubat (3)
    • ►  Ocak (9)
  • ►  2014 (30)
    • ►  Aralık (6)
    • ►  Kasım (5)
    • ►  Ekim (3)
    • ►  Eylül (5)
    • ►  Ağustos (2)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (2)
    • ►  Nisan (2)
    • ►  Mart (3)
    • ►  Şubat (1)
  • ►  2013 (2)
    • ►  Mayıs (2)
Bumerang - Yazarkafe

İzleyiciler

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Kötüye Kullanım Bildir

Designed by OddThemes | Distributed by Gooyaabi Templates