71. Venedik Film Festivalinde Adam Driver ve Alba Rohrwacher'a ödül kazandırmış bir hikaye ile yeniden buralardayım. Başlangıçta her ne kadar gülecekmişsiniz gibi dursa da öyle sanıyorum ki film boyunca birinden ya da durumdan yalnızca rahatsız olacaksınız.
Günümüzce sıkça konuşulan, lehinde ya da aleyhinde tarafları sıkça tartışmaya sokan bir konu farklı bir bakış açısıyla ele alınmış. Geçiş dönemleri, yıllar öncesi ve sonrası kısımları izlerken belirtilmiyor ama konunun o kadar içinde duruyorsunuz ki anlamamak elde değil. Öyle sanıyorum ki birçok kişinin de kulak kabartması gereken bir film; uçuk kaçık değil, önemli yerlere nokta atışı yapılmış. Vegan beslenme, ebeveynlik ve farklı kutupların birbirini çektiği ilişki sahipleri özellikle izlemeli bence.
Bazen ilişkiler sadece gülüşmelerden, komikliklerden, şakalardan; karşılıklı hoş sohbetlerden veya evin badana rengini seçerkenki güzel anlaştığınız anlardan, ortak zevkleriniz olan sanatsal faaliyetlerden oluşmuyor. Bir adım ötesini görmek, her türlü fantezinin getirisini götürüsünü ölçüp biçmekle alakalı olabiliyor.
Aşklar ve meşkler gelip geçici olmasa da zamanla kendini ihtiyaçlar hiyerarşisinde aşağılara bırakabiliyor. Bambaşka konularda da birlikte düşünmek, tek başına düşündüğünüz en korunaklı ve en doğru yoldan bile daha kıymetli.
Film boyu tek bir kişiye odaklanmak zorunda bırakılıyorsunuz çünkü öfke ve bildiğimiz doğrular diğer her şeyi bertaraf ediyor. Gözünüzün önünde sadece herkesin iyiliğini isteyen bir insan için canavarca hisler besleyebiliyorsunuz. Yanlışın esas tarafı önceleri pes dedirtirken sonra kendisine de acıma gerektirecek kadar büyük bir buhran içinde savruluyor.
Yanlışlar birçok kişi için yanlış ve bir yanlışı asla diğer yanlış örtmüyor, sıkça bunu hatırlayalım.
Ben, evlenip bebek sahibi olmayı düşünen kız arkadaşlarıma "bu filmi izle" dayatmasını yaparken siz; düşüncelerinizin esiri olmadan izleyiniz.
Bize Scarlet'in yüzünde kusurlar olabileceğini göstermek için yakın çekim çekip; Girls'teki Adam'ın iyi biri olabileceğine bizi inandırmak istemişsin ama yemeyiz. (çoktan yedi)
Şimdiki hikayede ise sizi hiç yormadan zaten biten bir ilişkiden başlıyor. Bazı filmler sadece romantik değildir; bitirdiğinize boşanmış gibi hissederseniz, mesela bu film. Noah Boumbach ilişkileri; dürüstlükten ayırmadan ve satır aralarını da işleyerek bizlere muhteşem bir hikaye sunuyor. Bu kadar ödül adaylığına şaşmamak gerekiyor. Bir hikayeyi size yaşarmışçasına izletiyor. Ortağı olmadığınız hislerin içine buluyorsunuz kendinizi.
Bazı şeyler yalnızca olur. Ne haddinden fazla hızlandırmak ne de slow motion ilerlemek imkansızdır. Charlie ve Nicole tüm klasik hikayelerin aksine bizlere kendi duygularını "sözde" geçirmeden, dağılan bir hayata, evliliklerine dahil ediyorlar. Ama emin olun geçiyor.
Birini çok sevdiğinde onun sevdiği gibi olmayı, ona mutlu olduğu hayatı yaşatmayı kendine gizlice ant içmiş gibi uyguluyor insanlar, değil mi? Öyle. Çok ufak bir olasılıkla mantık hatası yok mu sizce de? Var.
Kalbiniz kırıkken ve karşınızdakiyle paylaşacaklarınız henüz bitmeden biten ilişkiler yitip giden herkes veya her şeyden fazla can acıtır. Çok seven tarafın daha düşmanca yaklaşması az seven tarafın ise merhametli ve anlayışlı olmasının sebebi budur belki. Yarım kalmışlık...
Verilen tüm sözler, güzel gözler, aşk dolu sözcükler, ve diğer her şey bir çocuğun küçük kurbağalı çantasına sığabilir. Birileri ebeveynliğimizi, nasıl bir eş olduğumuzu yani insanlığımızı ve adanmışlığımızı sorguladığında parçalanmamız normal. Ama hayat işte. Bir yerde mutlu olmuyor ve mutlu edilmiyorsanız orayı terk edin. Bazen severken de gidilir. Hatta yapacak en iyi şey budur.
Bizi okurken bu harika liste eşlik edecek, tık tık
Sevdiğiniz kimseler için vazgeçilmez hayatınıza kadeh kaldırark seyrediniz.
aşkı bul artık. Kısacık ömrümüze her güzelliği sığdıracakmış gibi izleyiniz.
Tür : Dram
IMDb: 7,2
Yönetmen: Kim ki-Duk
Oyuncular: Min-So Jo, Jung-Jin Lee, Ki-Hong Woo
Biz her ne kadar izledikten
sonra yine Kore ve yine duygusal vahşeti ele almış bir intikam filmi
desek de Kim-ki Duk'a göre konu intikam değil; paranın insanlara neler
yaptıracağıyla ilgili tamamen. Filmi izleyin, siz de söz sahibi olabilin bence. Pieta, Dünya prömiyerini 2012 Venedik Film Festivalinde yapan ve burdan ödülle dönebilen rahatsız filmlerimizden .
Bir
bebekten katil yaratılır filmleri hep sevgisiz Koreli çocukların kaderi
mi diyordu okuduğum bir yazıda.. Öyle mi bilemem ama sanırım bazı
şeyler göründüğü gibi değil demenin Korecesi oluyordur.
Ama
kalbinizi taşa da dönse bir tutam sevgi sizi mantıktan koparıp hissel
yaşantıya döndürebiliyor. Tek damlası bile kalbi yeniden yeşertmeye
yetebiliyor.
*Çalkalıyorlar; dibine çökmüş olan sevgi kendine geliyor.
Annesi
o daha çok küçükken terk edilmiş çocuğumuzdur, Gang Do; film başlarında
duygularını kaybetmiş ve kimseninkileri de önemsemeyen gaddar bir
tahsilatçı basitçe. Sonra birden annesi yeniden gelecek belki de..
Olamaz mı? Bu kez belki terk edilmemek için işinden vazgeçecek;
peşinden gelecekler klişesi mi olacak..
Son sahne bana OldBoi hatırlattı. Güllerin içinden kendi kızının çıktığını görmüştü bizim ihtiyar delikanlı.
Gang
Do da kendi için örülmüş kazağıyla annesinin yanında usul usul yatacak,
yatamazsa kalkar annesinden kalanları yeşertmek için etrafını sular,
değil mi?
Kalp
taş olmaktan çıktıktan sonra baktığınız duvara bile pembe bakıyorsunuz, o tarif edilemez duygular hep o anların verdiği inanılmaz derin
boşluklar oluyor... Aslında içinizde yaratılmış manevi çukurlar.
Hayatı iyisiyle de kötüsüyle de sadece yaşayarak izleyin...
Ecem ve ben hala dram filmleri kraliçesi olamadık.
Ecem,
Öğretmen olarak atanmayı beklerken orta yerimden bölündüm. Bir yarım turizme can veriyor diğer yarım yaşadığım duyguları filmlere alet ederek bu blogda dile geliyor.
İsminin birincisi Filmisyen'in sonsuz konfor sağladığı misafirlikteyim ^^
Ben,
Lojistisyen olarak çıktığım bu yolda ne olacağıma karar vermeye çalışmayarak savruluyorum. Burada da hayatıma dokunmuş filmler hakkında konuşuyorum.