Filmisyen
  • Anasayfa
  • Aşk En Çok Burada
  • Ailecek
  • Komiksel
  • Dram
    • Aşklı Dram
    • Fantastiksel Dram
    • Ruhsal Dönüşümler
Tür: Dram, Fantastik, Romantik
IMDb: 8,0
Yönetmen: Tim Burton
Oyuncular: Johnny Depp, Winona Ryder, Dianne Wiest

Johhny Depp'in çevrelediği filmlerin en güzeli, bana göre. Tim Burton'ın yaşatmak istediği rengarenk hayattan yavaşça siyah beyazlaştırdığı ve hayatın gerçek rengini gösterdiği kocaman bir 105 dakika. Şüphesiz sorma fırsatımız olsa oynadığı en güzel rol sorusuna cevabı Edward Scissorhands olur. 


Küçük bir çocuğun babannesine sorduğu soruyla başlayan hikayenin içerisindeki bu hikaye kozmetik temsilcisi Peg Boggs tarafından örülmeye başlanır. Edward şehrin en metruk fakat süslü konağında yaşayan yaşadığından sadece kendisinin haberi olan kendimce elleri olmayan en güzel yaratıktır. Yaratık dediğime bakmayın, yaratıkların da kalbi vardır.

Bir mucit tarafından buluşunun bir parçası olarak yaratılır ancak elleri tamamlanmadan mucit ölür. Bundan sonrası ellerini kullanmak istediğinde çevresine zarar veren Edward'ın yaşam mücadelesine dönüşüyor. Peg ve ailesiyle yaşamaya başlayan Edward o güzel toplum baskısıyla mücadele etmeye başlıyor. Kısa sürede mahallenin diline dolanan güzellikleriyle ailenin yanında hayatını devam ettiriyor ancak Peg'in kızı Kim'e aşık olarak..


İşte tam bu sahnede her şey siyaha dönüşüyor. Grileşiyor daha çok. Bağzı sahneleri kalbimize kazıyoruz bu onlardan biri bir diğeri de şurada. Sizin için fazlaca ütopik olsa da benim için gerçeğin yanında konaklıyor bu kurgu. Edward, farkındalığını alıştırmaya çalıştığı toplumda aşkı yüzünden büründüğü kötülüklerle anılıyor. İstemeden oluyor her biri, istenmeden. 

Ah cağızlarım bu toplumda neden her şey bu kadar zor?

Aşkınız için neye büründüğünüzün ne önemi var, bürünmekten bir hal alarak izleyiniz. Bu arada şimdiden bir Edward Scissorhand hayranı oldunuz, kutlarım!

Tür: Fantastik, Gizem, Romantik
IMDb: 6,9
Yönetmen: Cameron Crowe
Oyuncular: Tom Cruise, Penélope Cruz, Cameron Diaz 

Tom Cruise'un, "Heey, ben Tom Cruise'um " dediği film.

Takatinizin kalmadığı; yorgun olduğunuz veya aklınızda başka düşüncelerin olduğu anlar bu filmi izlemek için uygun değil. Dağıtıyor.

Bilimkurgu filmler arasında aşk için olabilecek, en azından benim kabul gördüğüm en iyilerden.
"David, open your eyes." 


Bir anda yüzünüz düşecek belki. "Hayır ya,nasıl? Olamaz değil mi? Eğer olduysa kötü çünkü" filmi.

"David zora geldiği zaman kaçıyor mu?
Sophia ne zamana kadar varoldu?
Julia'dan tedirgin olmakla haklı mıyız?" filmi.


-Bize bir bak.. Ben kaldım; sen öldün. Ve ben hala seni seviyorum. 
-Bu bir sorun.
filmi.

Size asla canımın istediği gibi anlatamam, kendi gözlerinizle bakmalısınız. Güvendiğiniz şey; tek bir özellikse eğer, bu kötü. Çünkü onu sizden aldıklarında saldırganlığın beraberinde güçsüzlük kaplıyor dünyanızı. O, size yanlış yaptırıyor.

Sakin olun; 'gözlerinizi açın'.


" Belki ikimizin de kedi olduğu bir hayatta seni tekrar bulurum. "

Ve.. "tech support!!!" ..

Güzel gözlerinizle izleyiniz.

Yazar: Ecem Akanur
Tür: Dram, Romantik
IMDb: 7,4
Yönetmen: Jean-Jacques Beineix
Oyuncular:  Jean-Hugues Anglade, Béatrice Dalle, Gérard Darmon


" Bu duyarsız ve yitip giden küçük dünyanın onun yanında ne gibi bir önemi olabilirdi ki? "


Betty, sarıp sarmaladığı duygunun içinden bir türlü sağlam çıkamayan; sinirine yenik düşen, deliler gibi aşık ve asla yaşadığı dünyanın içinden çıkıp sahip olduğu şeylere tam anlamıyla kucak açamayan güzeller güzeli karakter. Her zaman böyle değil midir zaten, içinizde yaşadıklarınızdan kimsenin haberi olmaz çoğu zaman. 




Zorg, Fransa'nın bir sahil kasabasında, bungalovların bakımı ve gözetiminden sorumlu ikinci karakterimiz. Yaşadığı yerin sessizliğinden mi, sessizliğe bu kadar erken ihtiyaç duyuyor oluşumuzdan mı bilmem tek kelimeyle bayıldım. 

Betty ise Zorg'un tenine yamayıp asla ayıramayacağı, hayranlık duymak için sürekli daha önce ortaya çıkmamış huylarını keşfetmeye çalışmasıyla bazı aşkların çaresizliğini çok güzel hatırlatıyor. 



Ne kadar incinebilirler diye düşünürken anladık ki en fazla ne kadar incinebilirler ise o kadar incinmişler. Koca bir tutkunun size neler anlatmak istediğini en sonunda anlıyorsunuz, tarifsiz.

ve 
" Sürekli gülümsüyor olmak, mükemmel bir hayata sahip olmak demek değildir. "


Tür: Dram, Gizem, Gerilim
IMDB: 7.1/10
Yönetmen/ Senaryo: Christoforos Papakaliatis

Oyuncular: Christoforos Papakaliatis, Maria Kalogirou, Maro Kontou

Eminim çoğu kişi beynini sırf "Acaba şöyle olsa daha mı iyiyidi?" 

"Hiç tanışmasaydık böyle mi olurdu?" "O gün şu olsa nasıl olurdu?" vb şeylerle yoruyordur.  
Pişmansanız ya da mutsuzsanız olur, bilirim. Savunma mekanizmaları böyle durumlarda diğer günlerden daha fazla çalışır. Kendinize yeni hikayeler ararsınız ki final mutlu sonla bitsin.. Çünkü aksi bir duruma tahammülümüz yok; hikayeler hep mutlu bitmeli.



Bu film de işte size bunu gösteriyor. Christian ve Dimitris bizlerin düşüncede bıraktığı bu ihtimalleri birebir yaşıyorlar.


Ne mi oluyor? 
Kaderden kaçamıyorsunuz; karşı koyamıyorsunuz. O, olacaksa oluyor ve siz, yaşayacaksanız yaşıyorsunuz.


Ya bir savaşın ortasında gözleriniz toz pembe görüyor ya da toz pembe bir hayattan savaşın ortasına atıyorsunuz kendinizi ki bu sizin seçiminiz. 
Dönem olarak yakın zamanda bizim de tanık olduğumuz Yunanistan büyük kriz dönemi seçilmiş. Çünkü yaşanan bazı olaylarda bu ekonomik tufanın payını da yok değil. Fakat çok belirgin işlendiğini söylemek çok da mümkün değil. Sizi kriz konusuyla boğmayacak hatta şöylece bir duyup geçeceksiniz belki. Bu konu üzerine yürütülmüş fakat sizden asıl beklediği kaderi sorgulamanız, kadere nasıl inandığınız..


"İlişkiler cesaret ister" diyor ki en çok desteklediğim cümleydi bu.
Aynı anda dört kişilik düşüneceksiniz hazır olun. Kurtarmak istediğiniz ya da başlamak istediğiniz ilişkileriniz var. Ve bunlar zamanında olmalı aksi takdirde zaman elinizden her şeyinizi alıyor. 
İyi seyirler.  

Yazar: Ecem Akanur


2012, François Ozon; gerilim-gizem filmi.. 


Fransız filmlerini bir başka sevdim. 'Başka bir yakınlık' bu. Bir de şu gizem türü filmler, beni etkiliyor.
Sanırım filmin daha başında, olayın geçmiş olduğu yerin adı beni cezbetti. Gustave Flaubert Lisesi; yani Madam Bovary'nin yazarının adı. Bu eseri seven biri olarak tebessüm ettirici bir kareydi.



Germain bu lisenin Fransızca öğretmeni; kendisi birçok kez yazmayı denemiş ancak başarısız olmuş. Claude ise onun 16 yaşındaki öğrencisi ve yazmaya çok meraklı; yetenekli. Her şey Cloude'un sınıf arkadaşı olan Ralph Bafa'nın evine; ona matematik çalıştırmak için misafir olmasıyla başlayacak. Cloude başka hayatları seviyor; içlerinde olmayı da. Ve bu misafirliklerini Germain'ın ona verdiği kompozisyon ödevlerinde anlatmayı tercih ediyor.  Bu normal geliyorsa bile tek farkı 'Devamı Gelecek. .' yazı dizisi olarak yapıyor bunu. 
Germain ise bu yeteneği farkediyor ve öğrencisini yazmaya cesaretlendirmekten fazlasını yapıyor; sınırlarını aşıyorlar ve bu başlarına iş açıyor açıkçası. Yazıların lezzeti Germain'e yaptıklarını farkettirmiyor, yapılanları; işin boyutlarının nereye ulaştığını görmüyor zira.




Gerçekle hayal arasında  sıkışıyorsunuz izlerken. Sizi içine katıyor ve birileri yanlış yaptıkça geriliyorsunuz; kendiniz sürekli kafanızda senaryo yazıyorsunuz. Bir Cloude oluyorsunuz bir Germain. Bazen Bafalar'a gidip Ester'i konuşturuyorsunuz. Ya da bazen bunları tam yapmıyorsunuz çünkü Germain olur olmadık bir anda dalıp uyarıyor sizi ve her şeyi baştan düşünüyorsunuz. Öyle olaylar zincirinin ortasına düşüyorsunuz ki siz gerilmekten fenalık geçirirken bir de bakıyorsunuz kimse Cloude'un gürültüsünü duymuyor. 
Ve dile getirilemeyen nicesi...



Tam anlamıyla çok lezzetli bir filmdi benim açımdan. Başkalarının hayatları üzerine oturtulmuş etkili filmlerden biri.


Bu o filmlerden; hani birçok farklı finalle kapatabildiğiniz belki..


Bir bakın bakalım siz nasıl bitireceksiniz. Parçaları birleştirerek mi; ayırarak mı?

Ve:
-Matematik hayal kırıklığına uğratmıyor.


Bu doğru.

Yazar: Ecem Akanur

Tür: Dram, Gizem, Gerilim
IMDb: 8,4
Yönetmen:  Chan-wook Park
Oyuncular: Min-sik Choi, Ji-tae Yu, Hye-jeong Kang

Park Chan Wook'tan 2003 Cannes büyük ödüllü Kore yapımı efsane..

Filmin başında sarhoş ve bir o kadar da çok konuşan Oh Dae-Sou bir daha çok konuşmayacak.  Çünkü bir kere başına bela olan 'dili' bir kez daha bela olmasındı. Bu kadar, basit.


15 yıl işkencevari bir şekilde sebebini bilmeden dört duvar arasında tutuldu. Hayatının çoğu karesini hipnotize yaşadı. Eşi ve çocuğu ondan alındı.... Bu kadar, tuhaf.

Bu film şudur: Bir intikam daha kötü nasıl alınabilir? 

İntikamı alacak olan kişi; ilk etkilenen mi, son etkilenen mi? 


"İster kum tanesi olsun, ister kaya. İkisi de aynı şekilde batar suya".



Yalvarış nedir; görmemişsiniz, görmeyin de. Ama Yalvarış nedir, sonuna kadar yaşayacaksınız. Bir 'köpek' gibi yalvarmak nedir, hissedeceksiniz.  Bu kadar, zor.

Tam intikamınızı alacağınızı düşünürken bir tuşa basarsınız ama aslında kendinizi tam kalbinizden vurursunuz. Bunu anlayacaksınız. Bu kadar,  sağlam.

Daha önce Vivaldi dinlediniz mi? Belki bundan sonra kulağınıza sesi geldiğinde 'dişleriniz' aklınıza gelir.


Ben filmin odak etkisiyle kulaklarımı çokça yerde müziğe kapamışım ne yazık ki, ama siz daha duyarlı olun. 

Bu kadar da çok yönlü.


"Yalnız insanlar karıncaları düşünür çünkü onlar koloni halinde yaşarlar".

"Bir hayvandan daha aşağı olsam bile benim de yaşamaya hakkım yok mu?"

- Kız kardeşim ve ben her şeyi bildiğimiz halde sevebildik, siz, aynı şeyi yapabilir miydiniz?
-...
-BOOM!


Son sahnede bir bakın, yapabilecek mi? 
Sahi, unuttu mu?

Yazar: Ecem Akanur
Tür: Gizem, Dram, Savaş
IMDb: 8,2
Yönetmen:  Denis Villeneuve

Denis Villenuve'in Kanada, 2010 yapım filmi Incendies; Wajdi Mouwad'ın aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanmış bir film. Sakın tasalanmayın zira bu durumu hiç belli etmiyor. 

Gelelim İncendies' in 'içindeki yangınlara' : 

Lübnan iç savaşını, Hristiyan-Müslüman çatışmasını konu alarak "siyasi mesaj" vermeden başrolümüz Nawal Marval'ın yasaklı hikayesini anlatıyor.


Film sonundaki "hayır, olamaz" haykırışlarınıza rağmen belirtmek isterim ki bu gerçek bir hikaye. Nedense bende önemli etkisi olmuştu; birinin hayatına sonradan da olsa dahil olmak demek bu, onun yaşamına tanık olmak gibi.


Nawal Marwan, şarkı söyleyen kadın, hem de her şeye rağmen. O, sırtı dünyaya; yüzü toprağa dönük gömülmek isteyen bir kadın aynı zamanda. Bunu isteyecek ne yaşamış olabilir, öyle değil mi?

Tek bir isteği var oysaki: o öldükten sonra ikiz çocuklarının Lübnan'a dönüp abileri ve babalarını bulmaları ve onları, kendi yaşadığı sancılı yıllarla yüzleştirmek. 


Abileri ve babalarını bulacak ikizlerin, annelerini ne kadar tanıdıkları aslında  meçhul olan. 




İzledikten sonra eminim içiniz yanacak; tüyleriniz ürperecek ve yok artık diyeceksiniz.  


'Bir artı bir'in nasıl 'bir' olduğunu Jeanne'nin yüzünde göreceksiniz.


Ve bir de Like Spinning Plates ve You and Whoose Army' yi Radiohead sesinden Nawal olarak dinleyin. 

Bilin ki, "Ölüm asla bir hikayenin sonu değildir, daima bir iz kalır."

Yazar: Ecem Akanur
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

HAKKIMIZDA

1d77c03ec7fc89d934da799ec5223a16.jpg
Ecem ve ben hala dram filmleri kraliçesi olamadık.

Ecem, Öğretmen olarak atanmayı beklerken orta yerimden bölündüm. Bir yarım turizme can veriyor diğer yarım yaşadığım duyguları filmlere alet ederek bu blogda dile geliyor. İsminin birincisi Filmisyen'in sonsuz konfor sağladığı misafirlikteyim ^^

Ben, Lojistisyen olarak çıktığım bu yolda ne olacağıma karar vermeye çalışmayarak savruluyorum. Burada da hayatıma dokunmuş filmler hakkında konuşuyorum.

Bizi Takip Edebileceğiniz Bağlantılar

POPULAR POSTS

  • Joker, 2019
  • Million Dollar Baby, 2004
  • 500 Days Of Summer, 2009
  • True Romance, 1993
  • The Nice Guys, 2016
  • Her Şey Çok Güzel Olacak, 1998
  • Bana Masal Anlatma, 2015
  • Once Upon a Time... in Hollywood, 2019
  • Never Let Me Go, 2010
  • Edward Scissorhands, 1990

Spotify

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Katkıda bulunanlar

  • Ecem Akanur
  • filmisyen
Powered By Blogger

Blog Arşiv

  • ▼  2023 (1)
    • ▼  Mart (1)
      • Bitget’ten Türkiye’ye Özel Süper Hediyeler
  • ►  2022 (3)
    • ►  Kasım (2)
    • ►  Ekim (1)
  • ►  2021 (1)
    • ►  Mart (1)
  • ►  2020 (14)
    • ►  Aralık (3)
    • ►  Ağustos (1)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Nisan (4)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (1)
    • ►  Ocak (1)
  • ►  2019 (16)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (1)
    • ►  Ekim (5)
    • ►  Eylül (2)
    • ►  Mayıs (1)
    • ►  Nisan (1)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (1)
    • ►  Ocak (2)
  • ►  2018 (11)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (2)
    • ►  Ekim (1)
    • ►  Eylül (2)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Şubat (3)
  • ►  2017 (14)
    • ►  Aralık (1)
    • ►  Kasım (1)
    • ►  Ekim (1)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Mayıs (2)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (5)
    • ►  Ocak (1)
  • ►  2016 (15)
    • ►  Kasım (3)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Ağustos (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Mayıs (1)
    • ►  Nisan (2)
    • ►  Mart (4)
    • ►  Şubat (2)
  • ►  2015 (24)
    • ►  Ekim (1)
    • ►  Eylül (1)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Mayıs (2)
    • ►  Nisan (1)
    • ►  Mart (5)
    • ►  Şubat (3)
    • ►  Ocak (9)
  • ►  2014 (30)
    • ►  Aralık (6)
    • ►  Kasım (5)
    • ►  Ekim (3)
    • ►  Eylül (5)
    • ►  Ağustos (2)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (2)
    • ►  Nisan (2)
    • ►  Mart (3)
    • ►  Şubat (1)
  • ►  2013 (2)
    • ►  Mayıs (2)
Bumerang - Yazarkafe

İzleyiciler

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Kötüye Kullanım Bildir

Designed by OddThemes | Distributed by Gooyaabi Templates