Merhaba, senenin en başarılı komedi hikayesiyle tanıştırayım sizi. Film sonrası normalde aklımda çok fazla detay kalmaz ama dün izlediğimden beri sürekli gözümün önüne gelen sahneleri bir türlü es geçemiyorum. Aklıma geldikçe kahkaha atıyor olduğum gerçeğini de saklamayacağım tabii ki. Ryan Gosling ve Russell Crowe'u yan yana hayal edemeyenleri şaşırtacak kadar başarılı bir birleştirme olmuş.
"-Ben kötü biri miyim?
+Evet."
Filme dair en güzel detaylardan biri 70'lerde geçiyor olması sanırım, başarılı dedektif March ve Jackson'ın gizemli bir iş için tanışmalarıyla başlıyor. Önemli bir sırrı saklayan kızı ararken bir çok insanın da aynı kızı aradığını fark ediyorlar. Ünlü porno yıldızının ölümündeki sırrı bilen ve ortaya çıkarabilecek tek kişidir Amelia. Bu da olayı bir tık daha karıştırıyor elbette.
Fazla beklentiye kapılmadan yeri geldiğinde sesli güleceğinizi, yeri geldiğinde tebessüm edeceğinizi kabul ederek izlemeye başlamalısınız. Sonrası zaten sizin için güzel bir keyfe dönüşecek, Ryan Gosling oyunculuğunu yine tap bir noktaya taşımış yine yeniden efsaneydi. Russell Crowe ve Ryan Gosling'den bahsettiğimiz kadar Angourie Rice'dan da bahsetmeliyiz, kocaman bir takdiri hak ediyor. O nası bıcır bir oyunculuk, nasıl güzel bir sadelikti. Aksiyon sahnelerinin her birinde alttan incecik bir dokundurma yapılmış, her kesime hitap eden başarılı bir Shane Black eseri olmuş bence. Yeterli ilgiyi görmeden rafa kaldırılmış şahane işlerden yalnızca biri, bu kısmı fazlasıyla üzücü elbette.
Gerçekten eğlenerek izleyeceğiniz şahane bir Salı filmi olur, keyifle.
İnsanın kalbi dışarıdaki hal ve hareketlerinin gösterdiği derecede pamuk gibi de değil, taş gibi de. Bazı şeyleri anlamak ya da bilmek için yaşamak; tanık olmak gerekiyor. Hatta maruz kalmak, kara bulutların altında mücadele etmek gerekiyor. İçerideki pırlanta o durumda kendini gösteriyor. Tek bir noktadan baktığınızda buz dağının hep aynı yönünü görüyorsunuz. Oysaki arkası bahar bahçe. Hope gibii...
Eşiyle cocuk yetiştirme merkezinde tanışıp sonrasında basamakları teker teker tırmanıp çok ünlü boksör ve neredeyse milyoner olan Jake'in hayatına tanıklık ettiğimiz dramatik bir hikaye var karşımızda. Bir nevi her şeyini kaybetmiş çocuklu bir adamın geri dönüş hikayesi. Klişe diyemem, her olgu farklı bir hikaye. Paranın neye sahip olup neye olmadığını göstermekle birlikte bize anlık sinirlerin ve durdurulamamazlıkların hayatta nelere mal olabileceğine göz kırpıyor.
Başarı, dünyadaki herkesten güzel ve yakışıklı gelir bana aynı zamanda da zengin. Bu da başarının hikayesi diyorum. Deyim yerindeyse küllerinden yeniden doğmak için kocaman bir mucize, aile dediğimiz sonradan sahip olunan o muazzam kavrama olan bağlılık.
Eşiyle ilgili yaşadığı talihsiz olay kalbinize dokunmayacak, kalbiniz sökecek gibi drama severler için. *Spoiler içermez^^
Sonrasında ise kocaman bir boks salonunda bir taraf için bahis yatırmış ya da rakiplerden biri sizin kanınızdanmış gibi taraf olup heyacanlı bir serüvene gerçekten ortak oluyorsunuz. Günlük hayatınzda tuttuğunuz takımı bile böyle desteklememiş olabilirsiniz.
Güzel bir atmosfer, kötü bir bitiş ve iyi bir yeniden doğus filmi.
Yüreklerinizde ki başarısızlığı ve çaresizliği koparıp atacak, güvendiğiniz dağları gözden geçirtecek lezzette.
Umut, bazen iki dudağınızın arasında değil de avuçlarınızın arasında sadece. Öylece izleyiniz.
Dün bütün günümü hasta geçirdim dolayısıyla işe de gidemedim. Hava buz gibiydi, ben kırgın... Oturdum film izledim, hayallere daldım. Ruh halim benden acıklı romans filmler izlememi talep ediyordu, ona bile direndim; isyan ettim bu Perşembe... Dramsallıktan çıkıp disyopya filminde buldum kendimi, tabii ki aşksız savaş filmi bile olmuyordu. Burada da rastladım ruhumun ihtiyaç duyduğu inceliklere ve burada da benim için söylenmiş cümleler vardı hayata dair. Tam da kalbim dün dile gelseydi böyle bir cümle kurabilirdi: "Direnişinde muazzam bir güzellik var". -Ben de böyle seviyorum- Sevdiğim insanın hayata direnişi öyle muazzam bir güzellikte ki anlatamayacağım.
The Hunger Games gibi dediler, öyle izlemedim. Aynı The Fault in Our Stars oyuncuları vardı Shailene Woodley ve Ansel Elgart vardı onları hiç birbirine yakıştırmadığım için diğer filmi bile en son raddede izlemiştim ama burada o ön yargımı bile kırarak izledim.
*Theo James :) Tanrım bir an için çok beğendim, büyük sevap...
Yaşamak için, sevmek için, korkmamak için, bilge olmak için, fedakar olmak için ya da adil olmak için vesaire.. İlla bir yere ait olmak ya da bir grubun parçası olmak gerekmiyordu. Seçmek zorunda kalmadığımız hayatlar ne güzel! "Kimse kendini özgür sanan birinden daha iyi köle olamaz" diyorlar. Ne söz ama!
*Aramızda kalsın, film boyunca "Ya o Kate Winslet mi ?" diye sorarak bir hal oldum. O tabii :)
Kim olduğumuzu bilir gibi, isyan ateşiyle yanan kalplerimiz elbet bir gün buluşacak ümidiyle izleyiniz...
Tür: Aksiyon, Bilim Kurgu, Gerilim
IMDb: 7,5
Yönetmen: Michael Spierig, Peter Spierig
Oyuncular: Ethan Hawke, Sarah Snook, Noah Taylor
Sıkı bir bilim kurgu türüne sahip olmasının yanı sıra bilim kurgu sevmeyenleri bile kendisine hayran bırakacak türden bir film. Zamanda seyahat ederek olmuş ya da olması mümkün olaylara müdahale ederek o olayların olmasını engelleyen, olaylara vesile olan suçluları yakalamaya çalışan zamansal bir ajanın hikayesini anlatıyor.
Hikaye mi bilmem, baştan sona kocaman bir şok geçirtiyor..
"Zaman makinesiyle geçmişe gidip bir şeyleri değiştirirsen şu andaki sen de bundan etkilenir ve yok olursun."
Son görevi için barda çalışan ajanımız ile John'un küçük bir sohbetiyle başlıyor hikaye. İlk yarı komple birbirlerini tanıma evresiyle geçiyor, itiraf ediyorum sonuna kadar anlamadım. Sohbet beraberinde oldukça ilginç olayları geliştiriyor, aslında sadece 1 günde yazılmış bir kitaptan uyarlanmış filmin aklınızda bu kadar uzun süre kalması/kalmaya devam etmesinin başarısından bahsetmek gerek.
İşte buradan sonrası spoiler'dan başka bir şeye benzemez. Bu soğuk günde kafanızı ısıtacak nefis bir film. 2014'ün bize bıraktığı nacizane eserlerden. Film hakkındaki yorumların kolay anlaşılmamasından ziyade sürekli kendi hayatınıza endeksleyerek izliyorsunuz, inanın çok beğendim!
Yaşıtım bir film var karşımda, kendini bana izletmesine tek sebep ise filmin adı. Benimle bir büyümüş herhangi bir organım gibi, hissettiklerimi ben doğmadan ortaya çıkarmışlar gibi. Tony Scott bu açıdan bir çok güzel düşünceyi kazandı, benim gözümde.
Clarence ve Alabama, tanışma hikayeleri oldukça ilginç. Tele kız olarak çalışan Alabama'yı Clarence ile fazla asosyal olduğunu düşünen ve bu seferki doğum gününde farklı bir şeyler yapmasını istediği patronu karşılaştırıyor. Güzel bir akşam geçirmelerinin ardından birbirlerinden fazlaca hoşlanan çiftin tek bir engeli var, Alabama'nın çalıştığı yerde sorumlu olduğu sorunlu tipli adamlar.
Clarence, Alabama'nın eşyalarını almaya gittiğinde fazlaca kök salmış bir kötü adamı öldürüyor. Alabama'nın eşyalarının olduğu çantanın içinde ise Alabama'nın eşyaları harici çok önemli bir şey var. İşte tam burada Alabama'ya onun için bir adamı öldürdüğünü söylediğinde Alabama'nın "ama bu çok romantik!" tepkisiyle beni vuruyor film.
Peşlerine çok sağlam bir uyuşturucu çetesini takan çift dillere destan bir yolculuk yapıyor, zengin olduklarını düşünerek. Clarence'in babası ve çetenin sicilya muhabbeti, Alabama'nın Clarence'in öldüğünü düşünüp silahı eline alışı ve birbirlerini ağır yaralı bir şekilde taşıma sahneleriyle tam bir bombaydı. Uzun zamandır böyle bir film izlememişsinizdir eminim, keşfediniz.
Bilen bilir evin her odasından duyulacak kadar hint sevdası bir anneye sahip olduğumu. Zorla dinlettiği video klipler, film sahneleri ile geçmişimi ve geleceğimi doldurmuş oldu, şükür. Ghajini, Aamir Khan'ın yıldızını parlatışında bana kalırsa en önemli yükselişlerden biri. O da bizim evin abisi, zaten takipteki arkadaşların haberi vardır bu durumdan.
Kalpana, kendi kendini geçindiren orta düzey bir reklam şirketinde çalışmaktadır. Hindistan'ın ünlü iş adamlarından biri olan Sanjay Singhania'yı karıştırdığı yalanları ile çok yüksek yerlere gelmeye başlamıştır. Ama sevgilisinin Sanjay olduğunu bilmemektedir. Bu kısmı pek anlatmak istemiyorum çünkü her sahnesi oldukça eğlenceli, tadı kaçmasın.
Dünyada yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli şey; iyilik. İnsanların hayatlarına müdahale etmeyi ve onların üzerinden zengin olmayı başardıklarını zanneden bir takım pislikler tarafından acımasızca acı çekiyor Kalpana ve Sanjay. Spoiler vermemek için delirdim burada ama her sahnesini habersiz izleyiniz.
Sanjay'ın hafızasını bir türlü sabitleyememesi de olayın gidişatını oldukça zorluyor. Memento'ya oldukça benzese de Ghajini bir Hint yapımı, eğlenceliğinden doğallığına her şey mevcut. Hüngür hüngür ağlayacağınız her sahne için şimdiden özür diliyorum ama hayatımın en iyi filmlerinden birisiydi. İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Ecem ve ben hala dram filmleri kraliçesi olamadık.
Ecem,
Öğretmen olarak atanmayı beklerken orta yerimden bölündüm. Bir yarım turizme can veriyor diğer yarım yaşadığım duyguları filmlere alet ederek bu blogda dile geliyor.
İsminin birincisi Filmisyen'in sonsuz konfor sağladığı misafirlikteyim ^^
Ben,
Lojistisyen olarak çıktığım bu yolda ne olacağıma karar vermeye çalışmayarak savruluyorum. Burada da hayatıma dokunmuş filmler hakkında konuşuyorum.