Ted Danson'a ve yarattığı tüm mimarilere bayılıyorum ;) Göz kırpışlarım goes toooo "The Good Place"
Aaa bu film de neymiş diyerek 3.kez izlediğim filmi sanırım artık satırlara dökmek ve işaretlere inanmak için harika günler geçiriyorum. Şaşılacak bir romantik-fantastik hikaye. Böyle bir etiket var mı bilmiyorum.
Hayatınızı düzeltmek, ilişkinizi kurtarmak, evliliğinize yeni bir soluk getirmek istediğinizde kendinizi bir simülasyonun içinde gibi hissedebilirsiniz. Tabii ilk fark eden kazanır diye bir kural koymamışlar ne yazık ki! Yıllar öncesine bile dönseniz biri bir yerlerden çıkıp "hadi ama hissettiğin bu mu yani" diyerek uyandırabilir. Çünkü gerçek bu. Hayat devam ediyor ve siz zincirden koptunuz diye işleyiş bitmiyor. Harika bir yaratılmışlık var. Her şey değişmeye yeni bir boyut kazanmaya devam ediyor. Tıpkı ilişkiler gibi. Bu dünyadaki bütün ilişkiler bitebilir. Evrenin dönüş mekanizması öküzün üzerinde değil de bunun üzerinde olabilir.
Sonuç olarak beğendiğimiz/alıştığımız bedenlerin sadece içi değiştiğinde hoşumuza gitmeye başlayabilir. Çünkü "insanlar değişir; hisler değişir". Nerede kalıyorsanız kalın, kimi seçiyorsanız seçin kalbiniz nerede "huzur" denen anlamsız duyguyu buluyorsa oraya aitsinizdir. Yadırganmayacak kadar iyi bir tespit.
Belki de bir başka bedende bulacağınız muazzam aşklar için izleyiniz.
"Aşıkların birbirine söylediği her yalan er ya da geç gerçekleşir."
Her bir detayın düşünülerek muazzam bir düzenle sıralandığı Porto'da sonrasını düşünmeyerek yaşanan bir aşkın hikayesi. Bu kimine göre çok büyük bir şans, kimine göreyse şanssızlık. Aklınızı uçurmayan, kendinizi boğmadığınız bir ilişkinin nasıl huzurlu hissettirdiğini bilirsiniz. Jake ve Mati'nin bu bir günlük ilişkisinin hayatları boyunca nereye giderlerse gitsinler yanlarında gelmesine en az benim kadar içiniz kabaracak. Tabuların ötesinde yaşadıkları birlikteliklerinin ardından size neler hissettirecekler bakalım.
Değişik çekim tekniklerine sahip filmler, sinefilleri her zaman heyecanlandırır. Teknik benim için her zaman bahsettiğim kadar önemli değil. Alt metinde dikkatimi çekecek tek bir replik, o filmi başucu filmlerime eklemem için tek bir görüntüde bir kişinin iç sesini dinliyor olmak bile yeterli. Gabe Klinger da bu konuda beni fazlasıyla tatmin etti. Birbirlerine sadece bakarak dahi iletişim kurabilen iki karaktere bu durumu bu kadar derin aktarabilmeleri için acaba neler söyledi.
Zaten bir gün boyunca bu kadar mutlu ve sorunsuz yaşadığın bir ilişkinin ardına sığınamayacak kadar hayal kırıklığı yaşarsın, bir şeyler hızlı olabilir evet ama kendini inandıramadığın her anda kaybolursun. Sana senden daha fazla iyi gelebilecek kimse olmuyor, sen iyi değilsen anlık yaşadığın hiçbir mutluluğun daimi olmasını bekleyemezsin. Sonrasında da inandığın ve gerçekliğinden emin olduğunu sandığın bir seçimin kurbanı olursun. Yaşaman gereken hayatla yaşamak istediğin hayat arasında çırpınırsın da hareket edemezsin.
Mons film festivalinde en iyi senaryo ödülü almış filmimiz, 2016 senesinde trafik kazasında vefat eden filmin başrol oyuncusu Anton Yelchin'in anısına da güzel bir hatıra bence. Anlamak istemiyorsanız anlayamayacağınız ve doğrudan ruh halinize göz kırpacak bir film. Keyifli seyirler.
Ecem ve ben hala dram filmleri kraliçesi olamadık.
Ecem,
Öğretmen olarak atanmayı beklerken orta yerimden bölündüm. Bir yarım turizme can veriyor diğer yarım yaşadığım duyguları filmlere alet ederek bu blogda dile geliyor.
İsminin birincisi Filmisyen'in sonsuz konfor sağladığı misafirlikteyim ^^
Ben,
Lojistisyen olarak çıktığım bu yolda ne olacağıma karar vermeye çalışmayarak savruluyorum. Burada da hayatıma dokunmuş filmler hakkında konuşuyorum.